Temel yıllarca çalıştıktan sonra kendi işini kurup başarılı bir işadamı olmuş. Bir iş gezisi için Mısır'a gittiğinde, işlerini bitirdikten sonra turistik takılmaya karar vermiş. Yolun kenarında deve kiralayan bir adam görmüş. Kendi kendine: - "Buraya kadar gelmişken deveye binmeden gitmek olmaz", demiş ve bir deve kiralamış. - "Hemşerim, bu hayvan nasıl gider, ne deyince durur?" diye adama sormuş. Adam da: - "'Oh' deyince gider, 'oh oh oh' dersen hızlı gider, 'amin' dersen durur", demiş. Temel binmiş deveye, oh demiş, gerçekten de deve yürümeye başlamış. Temel'in hoşuna gitmiş. "Oh oh oh", demiş, deve hızlanmış. Temel iyice keyiflenmiş. "Oh oh oh oh oh oh oh", diye diye deveyi iyice hızlandırmış. Temel Mısır'ın güzelliklerini seyre dalmış. Ancak bir anda ileride bir uçurum olduğunu farketmiş; deve son hız uçuruma doğru koşturmakta... - "Ulan, ne deyince duruyordu bu hayvan?" diye kendi kendine düşünmüş. Aklına gelen şeyleri teker teker söylemiş ama nafile. Deve bir türlü durmamış. En sonunda Temel bildiği bütün duaları etmiş ve 'Amin' demiş. Deve, uçurumdan düşmelerine ramak kala zıpkın gibi durmuş. Temel de bunun üzerine derin bir 'Oh' çekmiş...
   

Akıl hastanesinde bir gün, bir deli hasta bakıcıyı yanına çağırır. "Bana çabuk 5 şişe kola getir" der. Hasta bakıcı buna kızar ve hastaya beş tokat atar ve "al işte kolalarını" der. Aradan zaman geçtikten sonra yine aynı hasta, bakıcıyı yine çağırır. Bu sefer hasta; hasta bakıcıyı tokatlar. Bakıcı, "ne oluyor?" der. Hasta cevap verir: - "Şişeleri getirdim abi."

İki deli bir gün deliler hastanesinden kaçmışlar. Kimse bu delileri bulamamış. Doktorlar ümitlerini kestikleri an deliler çika gelmiş. Doktorlar hayretle "niye geldiniz?" demişler.. Deliler: - "Yarın kaçacağız da, onun provasını yaptık."

Doktor: - "Niçin kötüleştiğinizi bir türlü anlamıyorum. Sözlerimi dinlediniz ve günde en fazla yarım paket mi sigara içtiniz?" - "Evet tıpatıp uyguladım." dedi hasta. Doktor: - "O halde." Hasta: - "Ama bugüne kadar hiç sigara içmedim ki."

Askerde kamuflaj yarışması vardır. Herkes çuvallara girecek, komutan gelip tekme atacak; onlar da hayvan sesleri çıkaracaklardır; komutan da beğenirse onaylayacaktır. Komutan birinci çuvala vurur. "Hav hav hav", komutan "aferin" der, "köpek çuvalı". İkinci çuvala vurur, "miyav miyav". Komutan gene beğenir. Böyle on onbeş çuval gezer... Hepsi çok iyi taklit yapıyorlardır. En son çuvala vurur ses yok. Daha sert vurur gene ses yok, tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok. Askerlere emir verir iyicene tekmeleyin diye. Çuvaldan kan sızmaya başlıyor. Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses: - "Patateeeeeees.."

           

Yıllar önce İngiltere'de erler şemsiye kullanmazmış. Şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş. O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş. Eri çağırarak: - "Bu ne küstahlık", demiş. Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş. - "Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma!" Neye uğradığını anlamayan er: - "Başüstüne", diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş: - "Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim?"

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."

   

Bir gün Smith ve John adında iki zenci New York sokaklarında dolaşırken bir tabela görürler: "Zenciler beyazlaştırılır. Fiyat 100 dolar." Smith'in 101 doları, John'un ise 99 doları vardır. John, Smith'e: "Sende fazla olan 1 doları bana ver birlikte girelim" der. Smith'se: "Önce ben gireyim. Eğer beyazlaşırsam sen de girersin" der ve içeri girer. Az sonra içerden beyaz bir şekilde çıkar Smith. John: "Smith ne kadar beyazlaşmışsın. Şu 1 doları ver de ben de girip beyazlaşayım." Smith cevap verir: "Defol burdan pis zenci!"

Temel dahiliyeciye gitmiş. Doktor ona neyinin olduğunu sormuş. - "Öksurayrum", demiş Temel. - "Ne zamanlar öksürüyorsun?" - "Tuvalette oturuyurken kapiyu tiklattiklari zaman", demiş Temel...

İdris methini çok duyduğu için Afrika'ya safariye gitmiş. Ufak ufak avlanmaya başlamışlar. Akşam safariye çıkanlar konuşuyormuş. "İşte, ben bir aslan vurdum, ben iki kaplan vurdum..." Bizimkine sıra gelmiş: - "Pen içi tane nobum furdum." Safariciler, herhalde bir şey vuramadı, kafadan atıyor, diye geçiştirmişler. Ertesi gün av dönüşü yine şunu vurdum, bunu vurdum diye konuşulurken İdris yine döktürmüş: - "Pen içi tane daha nobum furdum." Avcılar, bu adam yine atıyor diye düşünmüşler. Daha ertesi gün sıra bizimkine geldiğinde yine; - "Peş nobum daha furdum", deyince dayanamamışlar. - "Yahu kardeşim nasıl bir şeydir şu nobum?" - "Valla, pen elimde tüfek ile dolaşayrum. Çalularun arasundan "Noo buumm, noo buumm" diye kara kara pi şeyler pağura pağura çıkayı, pen de furayrum..."

Temel'in bir paraşütçü dükkanı varmış. Adamın biri bir paraşüt almış, biraz pazarlık yapıp parasını vermiş ve paraşütün özelliklerini sormuş. Temel de teker teker anlatmış. Adam en son çıkarken "peki bu açılmazsa ne yapmak gerekir?" demiş. Temel de: - "Açilmazsa hemen keri keturun oni" der..

Temel yolda yürürken bir senet bulmuş. Bakmış senedin son günü. Ne yapacağım diye kara kara düşünmeye başlamış. Sonra gitmiş borç toplayıp senedi yatırmış, rahat bir nefes almış. Aynı şekilde bir gün yürürken yine yerde bir senet görmüş, almış bakmış. Yine senedin son günü. Ama bu ödenecek gibi değil, çok fazla miktarda. Temel hemen sahte pasaport çıkartıp yurt dışına kaçmış..

Temel biyologtur. Pireler üzerine bir araştırma yapmaktadır. Yaptığı deneylerin sonuçlarını da sürekli olarak not almaktadır. Pirenin dört bacağından birini koparır ve pireye "atla" der; pire atlar, "zıpla" der; pire zıplar. Temel notunu alır: "Üç bacaklı pire hopluyor ve zıplıyor." Pirenin bir bacağını daha koparır. Aynı şeyleri sorar ve yazar: "iki bacaklı pire hem hopluyor hem zıplıyor." Üçüncü bacağı da koparır aynı şeyleri sorar ve yazar: "tek bacağı olan pire oynuyor ve zıplıyor." Dördüncü bacağını da koparır ve yine aynı soruları sorar. Pire hoplamaz ve zıplamaz. Temel notunu alır: "Dört bacağı koparılan pirenin kulakları duymuyor..."

Temel otelin birinin odasında kara kara düşünüyor.. 'Ulan' diyor, "Ben aşağıdan içki isterken laz olduğum anlaşılır mı acaba?" Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor. "Bana bir fvisku.. yok böyle anlarlar".. "Bana bir rakı, yok" diyor "böyle de anlarlar". "Bana bir bira.. tamam" diyor "böyle iyi.. anlamazlar". Ve aşağıya iniyor. Masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor: - "Barmen bana bir bira". Barmen Temel'i biraz süzdükten sonra soruyor: - "Birader sen laz mısın?" Temel: "uuuy nasil anladın" diyor: - "Burası resepsiyon bar karşıda.."

       

 

Diğer sayfalar >1 2