KELKİT
TARİHİ
Bazı
araştırmacılar, Kelkit Çayı'nın Antik Çağ'da Helen dilinde "kurt"
anlamına gelen Lykos şeklinde ifade edildiğini belirtmektedirler. Onlara
göre bu kelime daha sonra Ermenice'ye tercüme edilerek "gail-get"
olarak söylenmeye başlanmıstır,ardından da Kelkit'e donüşmüştür.
Bir baska hakim gorüş ise Kelkit isminin VII. Yüzyılda yöreye
gelip yerleşen Peçenek Türklerinden Kilki Beyden geldigi görüşüdür. Kelkit'in
Kilki Beyin çiftliği olarak anıldığı rivayet edilmektedir ki Kelkit ilçe
merkezinin diğer bir adı da Çiftlik'tir.
Bazı araştırmacılar ise,ilk çağlarda yörede "Kerkit"
adında bir halkın yaşadığına dikkat çekmektedirler. Ünlü tarihçi Strabon,bu
gorüşu doğrulamakta. bölgenin dağlık kesimlerinde Appaitler adında bir kavmin
yaşadığını ve bunların da Kerkit'lerin soyundan geldigini ifade etmektedir.
Bu durumda Kelkit adının değiik bir kullanımla ta ilk cağlardan beri kullanıla
geldiğini yazmak mümkündür.
Yazılı kaynaklarda Kelkit ve yöresinin tarihinin MO 3000 yıllarına
kadar indiği ve Hititlerden öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Giresun,
Gümüşhane, Trabzon, Erzincan, Erzurum toprakları Hitit kaynaklannda Azzi-Hayaşa
ülkesi olarak adlandırılmaktadir.
Araştırmacı-yazar Gülyüz Akagün Uslu, bölgemizde en belirgin hakimiyetin
Urartular zamanında onlar tarafından kurulduğunu ifade eder. Van ve çevresinde
yaşayan Urartular, Trabzon civarlarında yaşayan Tebaritleri hakimiyetleri
altına almalarıyla Gümüşhane ve çevresi Urartulann hakimiyetine girmiştir.
Yine aynı yazara göre Urartuların batı kanadını oluşturan halk, Gümüşhane
ve yöresinde yaşamıştır. Urartuların en büyük Tanrısına Haldi, Gümüşhane,Kelkit
ve Bayburt yöresinde yaşayanlara ise Halt denildiği yazılı tarihi kaynaklarda
zikredilmektedir,
Bölge, Urartu hakimiyetinden sonra,Medler ve Persler'in idaresinde kalmıştır.
MO 331 yılında Pers imparatorluğunu yıkan Büyük Iskender bölge topraklarını
kendi ülkesine kattı. Büyük Iskender'den sonra bölgenin üzerinde Romalılann
hakimiyetinin başladığı yine yazılı tarihi kaynaklarda geçmektedir.
MS. 395 yılında Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesiyle doğuda kalan Bizans
imparatorluğu bölgeye hakim olmuştur. Bizans Imparatoru Heragleios, 635'te
Iran Sasani devleti üzerine sefer düzenlemiş ve Kelkit vadisinden geçmistir.
Bölge, 7.asır
sonuna kadar Bizans-Sasani çarpışmalarına sahne olmuştur. Bizanslıların
bu hakimiyeti. Xlll. Yuzyilda kurulacak olan Trabzon Rum imparatorluğuna
kadar devam etmiştir.
Kelkit ve çevresinde Trabzon Rum imparatorluğunun hakimiyetinin
belirgin bir
şekilde hissedilmediği kaynaklarda ifade edilmektedir.
Kelkit ve çevresi daha sonra Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler
arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bu durum Selçuklu akınlarına kadar
devam etmiştir.
Selçuklular, ilk defa 1016 yılında Selçuklu Sultanı Cağrı Beyin
yapmış olduğu Doğu Anadolu seferinde Kelkit ve çevresine gelmişlerdir. Sonraki
yıllarda (1058 yılı) Tuğrul Beyin üvey kardeşi Ibrahim Yinal Bey Kelkit
ve çevresini fethetmiştir. Bu dönemde Kelkit ve çevresinde yoğun Türkmen
oymaklan göç ederek iskan etmistir.1071 Malazgirt zaferinden sonra Gümüşhane
ve çevresinde Selçuklu hakimiyeti
iyice belirginleşmiştir.
XIV. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Kelkit vadisinin ve
Alansa köylerinden aşağı inerek Kürtün-Tirebolu hattının tamamıyla Çepnilerin
yurt tuttuğu yerler olduğu da yine kaynaklarda ifade edilmektedir.
Ispanyol elçisi olarak Timur nezdinde yollanan Ruj Gonzales de Clavijo,l404
yılının Nisan-Mayıs aylannda Kelkit ve çevresinden geçmiş, ve şu önemli
bilgileri bize aktarmaktadır:
........ ikindi üzeri Erzurum hududu dahilindeki Alanza(Alansa)
köyüne vardık.
Buraya varışımızı takiben Cabacica' nin adamları yüklerimizi indirerek atlarını
aldılar ve bizden izin isteyerek geri döndüler. Alansa köyünde köy başı
olan bir Türk asilzadesiyle karşılaştık. Bu zat Timur'a bağlı Erzincan Valisi
adına burada hüküm sürüyordu. Bize son derece iyi muamele eden asilzade,kalmamız
için yer göstermiş. rahatımızı sağlayacak her seyi yapmiş, levazım ve erzak
yollamıştı. Mayısın üçüncü gününe rastlayan ertesi günü, Alanza'dan ayrılarak
yine bir Türk köyüne vardık. Bize at verdiler, yiyecek içeceğimizi temin
ettiler. Geceyi daha ileride bir köyde geçirdik. Burada atlarımızı değiştirdik.
Yol boyunca bütün ihtiyacımız karşılanıyor ve bizden para almıiyordu. Gerek
gece gerek gündüz nereye uğrarsak ,bize yemek veriliyor,altımıza halılar
seri!iyor, sonra sofralar kuruluyor ve yemekler getirtiliyordu. Aynca yağda
pisirilmiş yumurta, süt dolu çanaklar getiriliyor.tereyağı ve ballar ikram
ediliyordu. Her yerde aynı saygı ve ikramı görüyorduk. Biryerde geceleyecek
olursak,önümüze yiyeceğimizden fazla yemek konuluyordu. Uğradığımız her
köyün ileri geleni bizi karşılıyor, Timur' un refakat eden elçisi yemek
istiyor, atlarımızın değiştirilmesini söyliiyor ve bunlar derhal yapılıyordu.
Timur'un elçisi bu emirleri verirken, sürat ve şiddetle davranıyordu..."
Görüldüğü gibi daha 1404 yilinda Gümüşhane ile Kelkit'i ayıran
Alanza (Bugünkü Alansa,yani yeni ismiyle Gümüşgöze Beldesi) köyü tamamen
bir Türk köyü durumundadır. Bu yıllarda Torul-Erzincan arası Türklerin elindedir.
Clavijo'nun Gümüşhane seyahatini değerlendiren ilim erbabi, şu fikirde birleşmiştir:
"Çok değil daha Torul ve civarında Gürcü Kabazitenlerin
kalabalığıyla karşılaşan
Clavijo, Alansa köyünde Müslüman Türklerin insaniyetli tavırları ve misafirperverliğiyle
karşılaşmıştır. Bu iki karşılama arasında uçurum gibi fark vardır."
Bundan da anlıyoruz ki, zikredilen yıllarda Torul Gürcü Kabazitenlerin,
Kelkit ve çevresiyse Müslüman Türklerin elindeydi. Trabzon,Fatih Sultan
Mehmet Han döneminde Osmanlı Devletinin hakimiyetine geçti. Trabzon'un fethi
sırasında Kelkit ve çevresi Osmanlıların hakimiyetinde olmasa bile,tamamen
Müslüman Türklerin elindedir. Kelkit ve çevresi, ancak bölgede Akkoyunluların
zayıflaması ve bölgede Safevi hakimiyetinin tesisi ve bunun da Yavuz Sultan
Selim'in Çaldıran seferiyle Anadolu'dan kovulmasıyla Osmanlı idaresine geçebildi.
Yalnız, Gümüşhane'nin Osmanlı hakimiyetine girmesi hususunda kaynaklarda
ceşitli tarihler zikredilmektedir. Bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlı'ya
geçişi 1461'de Trabzon'un fethedilmesiyle beraber gerçekleştirildiği yazılıyorken,
bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlıya geçişi 1473 Otlukbeli Savaşıyla
gerçekleştirilmistir yönünde bilgiler mevcuttur.
Ancak tarihi kayıtlarda Kelkit'in Akkoyunluların yurdu olduğu,
1501 yılında Safevilerin eline geçtiği, Safevilerin elindeyken Kelkit'te
yaşayan Çepni Türklerinin Osmanlı akınlarına karşı Safeviler lehine ayaklanmalarına
rağmen ancak Çaldıran zaferinden (23 Temmuz 1514) sonra Osmanlılara katıldığı
belirtilmektedir. Aynı yıl Kelkit, Bayburt'un sancak merkezi yapılmasıyla
birlikte Bayburt'a bağlanmıstır. Bu yıllarda Bayburt Sancağı da Erzincan
vilayetine bağlıydı. Bölgeye ait ilk tahrir kaydı 516 yılına aittir.
XVl.yüzyılın başlarında tamamıyla Osmanlı idaresine alınan bugünkü Gümüşhane
ili ve kazaları, farklı idari ünitelere bağlı yönetim birimleriydi. Bu yüzyılın
başlarında Kelkit, Kovans ve Yağmurdere Bayburt'a bağlı bulunuyorlardı.
Bu idari bağlılık XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar muhtelif değişikliklerle
devam etti. Bazen Kelkit kazasının bir nahiyesi olarak görülen Şiran, uzun
süre Erzincan sancağına bağlı kaldı.
XIX. yüzyılın başlarında Kelkit ve Şiran kazalarının idare
merkezleri sık sık değiştirilmiş ve Gümüşhane'den ayrılan bu iki kaza Erzurum
eyaletinin (vilayet) Erzincan sancağına bağlanmıştır. Dolayısıyla Kelkit,
XIX. Yüzyılın başlarından itibaren Gümüşhane'ye bağlıyken h.1282 (m.1865)
yılında Erzincan'a katıldı ve ancak 1868 yılında Şiran ile birlikte tekrar
Gümüşhane sancağına bağlandı.
Bu yıllarda Alansa'nın başlı başına bir nahiye olduğu görülmektedir.
Alansa nahiyesinin Pekün. Gödül, Kom, Alansa. Pöküt ve Gelinpertek köyleri
olmak üzere altı köyden oluştuğu kayıtlarda geçmektedir.
İfade edildiği gibi, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kelkit'in
idari yapısında değişiklikler yapıldı. Kelkit ve Şiran'ın Erzincan'a bağlanmaları,
yöre halkıyla Trabzon ve Erzurum vilayetleri arasında uzun süren müzakereler
yapılmasına yol açtı. Her iki vilayetin valisi de söz konusu kazaların kendi
vilayetlerine bağlı kalmaları gerektiğini düşünüyor, ona göre Babiali'ye
müzekker yazılar gönderiyorlardı. Kelkit'in merkezi olan Çiftlik kasabasi,
Erzincan'a 14 saat mesafedeyken. Gümüshane'ye sadece 10 saat mesafedeydi.72
köylük kazanın 25 köyü Erzincan'a, 47 köyü de Gümüşhane'ye daha yakındı.
Babiali 1860 senesinde Şiran'ın Kelkit'e bağlı bir nahiye olmasına, Kelkit'in
de Gümüşhane sancağına bağlanmasına karar verdi.
Ancak Erzurum Valiliği bu konudaki ısrarına devam etti. Erzurum
Valiliği Kelkit'in
mühim bir tahıl merkezi olduğunu ve Erzincan'da bulunan IV. Ordu'nun kereste
ve zahiri ihtiyaclarının Kelkit'ten karşılandığını belirterek Kelkit'in
Erzincan'a bağlı kalmasını istedi.1870 yılında Şiran nahiyesi Kelkit' ten
ayrılarak bir kaza olarak Güimüşhane sancağına bağlandı.
Bu idari statü 93 harbine kadar devam etti. 93 Harbi'nin bitimiyle
birlikte, epey bir toprak kaybeden ve dolayısıyla da küçülen Erzurum'un
idari düzenlemesi yeniden yapıldı. Bu sırada Bayburt sancağı oluşturularak
Kelkit yeni teşkil eden Bayburt sancağına bağlandı. (1878
yılının Mayıs ayı ) 1311 (1893) Tarihli Salname
Bu tarihli salnamede Kelkit hakkında şu bilgiler geçmektedir:
"Kelkit kazası halkı (çoğunlukla tarımla uğraşmakta,bir kısmı da tarım
mevsiminin dışındaki vakitlerde Trabzon'a gelerek hammallıkla geçimlerini
sağlarlar. Kazada arpa, buğday, mısır,çavdar, fasulye ve patates yetişmektedir.
Adı geçen kazada rütbe ve nişan alan kimse yoktur".
Kelkit 1840 yılında kaza olmuştur. Kaza merkezi olduktan sonra
nüfusu hızla artmaya
başlamıştır. l870 tarihli Trabzon Salnamesinde Kelkit'e bağlı 95 köy yerleşmesinin
bulunduğu bildirilmektedir. Yine 1904 tarihli salnamede Kelkit kaza merkezinde
1 hükümet dairesi, 2 cami, 2 medrese, 2 okul, 22 mağaza, 68 dükkan, 13 kahvehane,
354 ev, 4 fırın ve 3 su değirmeni bulunmaktaydı.
1904 tarihli salnamede Kelkit hakkında şu açıklayıcı bilgiler
verilmektedir:
"Kelkit kazasının merkezi olan Çiftlik kasabası, bu taraflarınn
manzaraca en iyi olan
yerlerinden birisidir. Kasaba düz bir ovanın ortasında ve Kelkit ırmağı
ile buna karışan diğer bir derenin birleştiği noktaya yakın bir yerde yapılmıştır.
İnsan buralardan şen ve güIer yüzlü vadiler, şirin kasaba ve köyler, doğal
güzellikler aramayı hatırına bile getirmez. Kış zaten pek hazin olan bu
yerlerdeki soğuk kefenlerle örter. Her sessizlik mezardan nişan verir: Etrafta
ufak bir hayat eseri görmek için yazın gelmesini bekleniekten baska çare
yoktur. Kelkit halkı güçlü kuvvetli adamlardır. İçlerinde geçimlerini aramak
için Rusya'ya gidenler az değildir.
Kazanın genel nüfusu erkek ve kadın 25.903 Islam. 5ll Rum ve
125 Ermeni'den ibarettir. Halkın büyük bir bölümü tarım ile uğraşmaktadır.
İçlerinden bir hayli kimseler de Batum' a ve deniz kıyısındaki kasabalara
gidip oralarda hammallk ve rençperlik ile geçinirler. Kaza markezinde 1
hikümet dairesi. 1 camii, 2 medrese. 1 rüştiye mektebi, I ilkokul. 22 mağaza,
68 dükkan. 13 kahvehane, 354 ev, I hamam, 4 fırın, 3 su değirmeni, köylerinde
dahi 27 camii ve mescit, 32 merkep, 3859 ev, 16 han. 84 değirmen vardır.
Gümüşhane ile 4.0rdu merkezi olan Erzincan Kasabası arasındaki şose kaza
merkezinin 4 saat uzağından geçer. Çiftlik kasabası ova ortasında kurulmuş
olup, böyle düz bir yerdeki yolların gidiş gelişi az çok sağlanabildiğinden
vilayetin engebeli ve dağlık yerlerinde olduğu gibi buralarda özel yollar
yapılmasına gerek duyulmamıştır. Kasaba çevresinde birkaç yayla vardır ki,
halkın bir bölümü yazın bu yaylalara giderler. Başlıca ürünleri arpa, buğday,çavdar,
fiğ, ve burçaktan ibarettir. Bu son senelerde patatesten başka birkaç cins
sebze de yetiştirilmiştir. Hayvan ürünlerindeyağ ve peynir ile deri ve yumurtanın
bir kısmı Erzincan ile Gümüşhane ve Trabzon'a gönderilmektedir."
1878 Yılında Kelkit'in Bayburt'a bağlandığına yukanda değinmiştik. Ancak
Kelkit halkı sancak merkezinin Bayburt olmasi dolayısıyla işlerini mecburen
orada görüyor ve bu uzaklıktan dolayi epey bir sıkıntı çekiyorlardı. Diğer
yandan Torul ve Gümüşhane arazilerinin dağlık olması, buraların hububatca
zengin Kelkit-Şiran bölgesine ihtiyacını artıran bir durumdu. Bunun üzerine
Trabzon Valiliği Babiali' ye Kelkit'in eskiden olduğu gibi tekrar Gümüşhane'
ye bağlanmasını talep etti. Nitekim 1887 yılının sonlarına doğru Kelkit
ve Şiran Bayburt sancağından alınarak yeniden Gümüşhane sancağına bağlandı.
Bununla birlikte Gümüşhane sancağı dört kazadan oluştu: Gümüşhane, Kelkit,
Şiran, Torul. Bu idari yapı, Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.
KELKİT' İN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİ
Kelkit'in işgalini iki safhada incelemek gerekir
A) Kelkit'in Ruslar tarafindan işgal edilişi
B) İşgalde Ermeni mezalimi
Kelkit'in Ruslar Tarafından İşgal Edilişi
Doğu Anadolu Rus Harekatini idare eden Rus kuvvetlerinin genel
kurmay başkanı general Yudenich, ordu komutanı ise Kalitin'di.
Yudenich esas taaruzu, Erzincan ve Erzurum yavlaları ile Anadolu
sahili arasindaki ana yolların merkezi olan Bayburt'a yönelmişti. Böylece
Bayburt'tan Gümüşhane'nin kuzeybatısına doğru ilerlemek suretiyle Üçüncü
Türk Ordusu'nun cephesini iki yerden yarmak mümkün olacaktır.
Ayrıca ikinci Türkistan kolordusu Kelkit vadisinden Şebinkarahisar'a
doğru ilerleyecek ve Karadeniz filosunun desteğini alan 5 inci Kafkas kolordusu
da sahil yolundan Giresun'a yürüyecekti.
Doğu Anadolu'da Türk kuvvetlerinin komutanı Vehip Paşa idi.
12 Temmuz 1916 General Przevalski Sibirya Kazaklarını 14 Temmuzda ise diğer
kuvvetlerini Bayburt'un etrafına yerleştirdi. Sibirya Kazaklarına bağlı
keşif kolları da Gümüşhane ve Kelkit'e giden yol boyunca ilerlediler. Vehip
Paşa, bölgede kontrolü elden kaçırmıştı. Kelkit, batıdan Şebinkarahisar'a,
güneyden Erzincan'a gitmekte olan muhim bir yol kavşağında olduğu için 23
Temmuz 1916' da kısa süren bir müsademeden sonra işgal edildi. Ruslar böylece
Kelkit'i işgal ederek İç Anadolu'ya bir kapı açmış bulunuyorlardı.
Ermeni Mezalimi
İsgal süresince Ermenilerin pek sesi çıkmaz. Bölge Ruslann
hakimiyeti altındadır. Ne zaman ki Rusların çekilişi başlar. Rusların terk
ettiği yerlerde artık Ermeni katliamı yaşanır. Türk ordusu gelinceye kadar
Kelkitliler en korkunç günlerini yaşarlar..
22 Temmuz 1916 tarihinde Ruslann 4. Avcı Alayı sabahın çok
erken saatlerinde Kelkit üzerine saldırıya geçer. O gün akşama kadar çok
kanlı çarpışmalar olur. Akşama doğruda Kelkit düşer. Aksoğüt yani Germülü
Köyünün düzlüğüne bir alay yerleştirilir. Yine bu köye her gün beş altısı
birden inip kalkacak biçimde on tane de uçak yerleştirildi. Bu uçaklar kurtuluşa
kadar keşif uçuşlarını hep bu köyden kalkarak yaparlar.
İşgal olur olmaz Rus komutanı Kelkit'te iki bildiri yayınlar.
İlk bildiride bundan sonra
Rus yasalarının uygulanacağı, ikinci bildiride ise, askerlik çağına gelmiş
olup da Osmanlı ordusuna katılmamış yada katılıp da içerde kalmış olanlarının
adlarını ve yerlerini bildirmeleri, muhtarlardan isteniyordu. Bu bildiriye
uymayan muhtarlann da idam edilecekleri özellikle belirtiliyordu.
Rus ihtilalinden (Ekim 1917) sonra 18 Aralık 1917 tarihinde
Erzincan Miitarekesi yapıldı. Bu anlaşmaya göre Ruslar, Doğu Anadolu' daki
askerlerini çekmeyi kabul ettiler. Fakat Ermeniler bunu kabul etmediler.
Kelkit'te büyük gaileler çıkarmaya başladılar.
Sidirge (Beşdeğirmen) Köyünden Şükrü Tural, bakınız o günleri
nasıl anlatıyor:
"Gavur geliyor dediler, kulktık hazırlandık, malımızla
davarımızla yollara çıktık. Ben 17-18 yaşlarında vardım. Yolda gavur önümüzü
kesti, bir fizah çıktı, ortalık karıştı. Kaçma da kaçamıyoruz.. Bütün millet
aç kaldı,başladık tarlalardan başak toplamaya. Başakları toplayıp dövüyoruz
ve kavurga yapıyoruz. Gittik Sivas' a, yorganımız, bir şeyimiz yok. Çilelerden
sonra köyümüze döndük. Döndük ama, od yok,ocak yok. Allah o kötü günleri
bizlere bir daha göstermesin. Atatürk' iin sayesinde paşalar gibi yaşıyoruz."
Kelkit merkezden Hasan Turan ise o günleri şöyle anlatır:
"Biz mühacir olduk. Şeyran ile Kelkit arasında bütün göçlerimizi
boşalttık. Ta Sivas'a kadar anamın çarşafının altında yatarak gittim. Sivas'ta
22 gün kaldık. Herkesin vesikası çıktı, bizim vesikamız çıkmadı. Bu çok
acıklı bir durumdu. Gittim dedim ki bizim de vesikamızı verin gidelim, veremeyiz
dediler. Günlerce iaşe almak için bekledik. Çok zorluklar çektik, ama Cenabı
Allah öldürmedi."
Ermeni çeteleri bölgemizde vahşetle köyleri ve kasabaları basarak
halka zulmetmeye başlamışlardı. Özen,Ünlüpınar, Karaçayır, Söğütlü, Gümüşgöze,
Çambaşı ve bazı köylerimizdeki yerli halk Rus istilasına karşı çekilmedi.
Özen Köylüleri hicret ederken Yaglidereli Yusuf
Ağa, yollarını çevirir, düşman kuvvetlerinin çok yakında olduğunu söyler.
Geri dönerken Yılanlı BayIirlarında dört şehit verirler.
Rus işgal kuvvetleri bölgeye girdiklerinde birçok erkeğin,
namusları paymal olmasın diye, cephelere giderken hanımlarını vurduklan
bile söylenir.
Tarihin en karanlık günlerini yaşıyordu Kelkit'imiz. Kelkitliler
yaz ortasında, ekinlerini ve ürünlerini bağlarında bahçelerinde bırakarak
göc ettiler.
Yorgun ve sabır yüklü gıcırdayan kağnılar yollara dökülmüştü.
Bölgede Ermenilerin yaptıkları yagma. katliam ve cinayetler anlatılacak
gibi değildir. Kelkit'te Küçükcamii'ye Müslümanlan yakmak üzere doldurduklarını
dedelerimizden, ninelerimizden defalarca dinledik.
Yılanlının Bayırı'ndaki çukurlara Kelkitlilerin doldurularak
öldürüldüğü yine bizlere
aktarılan bilgiler arasındadır.
Açlık, perişanlık,öksüzlük hemen hemen umumiydi. Dağların çarnlı
yollarında köylerini ve anaların aramak için dolaşan garip, ayakları çarıklı
talihsiz çocuklar; ihtiyar büyüklerini merkeplere bindirmiş, sarp yolları
tırmanan aclıktan yol kenarlarına yatarak tarlalar içinde bir lokma ekmek
için dilenen kadınlar görülüyordu.
Halk müteessir ve perişandı. Çarşıda dolaşanlar yalın ayak,
yüzleri yanmış zavallılardı. Dükkanların çoğu kapalıydı. Dükkanlarda halkın
iaşesini temin için ot satılıyordu. Açlık, kimsesizlik, perişanlık bölgemizde
hemen hemen umumiydi.
Nihayet Kelkit, Halit Paşa ve komutasındaki Türk kuvvetlerince
17 Şubat 1918 tarihinde kurtarılmıştır.