
KELKİT 
      TARİHİ
         Bazı 
      araştırmacılar, Kelkit Çayı'nın Antik Çağ'da Helen dilinde "kurt" 
      anlamına gelen Lykos şeklinde ifade edildiğini belirtmektedirler. Onlara 
      göre bu kelime daha sonra Ermenice'ye tercüme edilerek "gail-get" 
      olarak söylenmeye başlanmıstır,ardından da Kelkit'e donüşmüştür.
         Bir baska hakim gorüş ise Kelkit isminin VII. Yüzyılda yöreye 
      gelip yerleşen Peçenek Türklerinden Kilki Beyden geldigi görüşüdür. Kelkit'in 
      Kilki Beyin çiftliği olarak anıldığı rivayet edilmektedir ki Kelkit ilçe 
      merkezinin diğer bir adı da Çiftlik'tir.
         Bazı araştırmacılar ise,ilk çağlarda yörede "Kerkit" 
      adında bir halkın yaşadığına dikkat çekmektedirler. Ünlü tarihçi Strabon,bu 
      gorüşu doğrulamakta. bölgenin dağlık kesimlerinde Appaitler adında bir kavmin 
      yaşadığını ve bunların da Kerkit'lerin soyundan geldigini ifade etmektedir. 
      Bu durumda Kelkit adının değiik bir kullanımla ta ilk cağlardan beri kullanıla 
      geldiğini yazmak mümkündür.
         Yazılı kaynaklarda Kelkit ve yöresinin tarihinin MO 3000 yıllarına 
      kadar indiği ve Hititlerden öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Giresun, 
      Gümüşhane, Trabzon, Erzincan, Erzurum toprakları Hitit kaynaklannda Azzi-Hayaşa 
      ülkesi olarak adlandırılmaktadir.
      Araştırmacı-yazar Gülyüz Akagün Uslu, bölgemizde en belirgin hakimiyetin 
      Urartular zamanında onlar tarafından kurulduğunu ifade eder. Van ve çevresinde 
      yaşayan Urartular, Trabzon civarlarında yaşayan Tebaritleri hakimiyetleri 
      altına almalarıyla Gümüşhane ve çevresi Urartulann hakimiyetine girmiştir.
      Yine aynı yazara göre Urartuların batı kanadını oluşturan halk, Gümüşhane 
      ve yöresinde yaşamıştır. Urartuların en büyük Tanrısına Haldi, Gümüşhane,Kelkit 
      ve Bayburt yöresinde yaşayanlara ise Halt denildiği yazılı tarihi kaynaklarda 
      zikredilmektedir,
      Bölge, Urartu hakimiyetinden sonra,Medler ve Persler'in idaresinde kalmıştır.
      MO 331 yılında Pers imparatorluğunu yıkan Büyük Iskender bölge topraklarını 
      kendi ülkesine kattı. Büyük Iskender'den sonra bölgenin üzerinde Romalılann 
      hakimiyetinin başladığı yine yazılı tarihi kaynaklarda geçmektedir.
      MS. 395 yılında Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesiyle doğuda kalan Bizans 
      imparatorluğu bölgeye hakim olmuştur. Bizans Imparatoru Heragleios, 635'te 
      Iran Sasani devleti üzerine sefer düzenlemiş ve Kelkit vadisinden geçmistir. 
      Bölge, 7.asır
      sonuna kadar Bizans-Sasani çarpışmalarına sahne olmuştur. Bizanslıların 
      bu hakimiyeti. Xlll. Yuzyilda kurulacak olan Trabzon Rum imparatorluğuna 
      kadar devam etmiştir.
         Kelkit ve çevresinde Trabzon Rum imparatorluğunun hakimiyetinin 
      belirgin bir
      şekilde hissedilmediği kaynaklarda ifade edilmektedir.
         Kelkit ve çevresi daha sonra Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler 
      arasında birkaç defa el değiştirmiştir. Bu durum Selçuklu akınlarına kadar 
      devam etmiştir.
         Selçuklular, ilk defa 1016 yılında Selçuklu Sultanı Cağrı Beyin 
      yapmış olduğu Doğu Anadolu seferinde Kelkit ve çevresine gelmişlerdir. Sonraki 
      yıllarda (1058 yılı) Tuğrul Beyin üvey kardeşi Ibrahim Yinal Bey Kelkit 
      ve çevresini fethetmiştir. Bu dönemde Kelkit ve çevresinde yoğun Türkmen 
      oymaklan göç ederek iskan etmistir.1071 Malazgirt zaferinden sonra Gümüşhane 
      ve çevresinde Selçuklu hakimiyeti
      iyice belirginleşmiştir.
         XIV. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Kelkit vadisinin ve 
      Alansa köylerinden aşağı inerek Kürtün-Tirebolu hattının tamamıyla Çepnilerin 
      yurt tuttuğu yerler olduğu da yine kaynaklarda ifade edilmektedir.
      Ispanyol elçisi olarak Timur nezdinde yollanan Ruj Gonzales de Clavijo,l404 
      yılının Nisan-Mayıs aylannda Kelkit ve çevresinden geçmiş, ve şu önemli 
      bilgileri bize aktarmaktadır:
         ........ ikindi üzeri Erzurum hududu dahilindeki Alanza(Alansa) 
      köyüne vardık.
      Buraya varışımızı takiben Cabacica' nin adamları yüklerimizi indirerek atlarını 
      aldılar ve bizden izin isteyerek geri döndüler. Alansa köyünde köy başı 
      olan bir Türk asilzadesiyle karşılaştık. Bu zat Timur'a bağlı Erzincan Valisi 
      adına burada hüküm sürüyordu. Bize son derece iyi muamele eden asilzade,kalmamız 
      için yer göstermiş. rahatımızı sağlayacak her seyi yapmiş, levazım ve erzak 
      yollamıştı. Mayısın üçüncü gününe rastlayan ertesi günü, Alanza'dan ayrılarak 
      yine bir Türk köyüne vardık. Bize at verdiler, yiyecek içeceğimizi temin 
      ettiler. Geceyi daha ileride bir köyde geçirdik. Burada atlarımızı değiştirdik. 
      Yol boyunca bütün ihtiyacımız karşılanıyor ve bizden para almıiyordu. Gerek 
      gece gerek gündüz nereye uğrarsak ,bize yemek veriliyor,altımıza halılar 
      seri!iyor, sonra sofralar kuruluyor ve yemekler getirtiliyordu. Aynca yağda 
      pisirilmiş yumurta, süt dolu çanaklar getiriliyor.tereyağı ve ballar ikram 
      ediliyordu. Her yerde aynı saygı ve ikramı görüyorduk. Biryerde geceleyecek 
      olursak,önümüze yiyeceğimizden fazla yemek konuluyordu. Uğradığımız her 
      köyün ileri geleni bizi karşılıyor, Timur' un refakat eden elçisi yemek 
      istiyor, atlarımızın değiştirilmesini söyliiyor ve bunlar derhal yapılıyordu. 
      Timur'un elçisi bu emirleri verirken, sürat ve şiddetle davranıyordu..."
         Görüldüğü gibi daha 1404 yilinda Gümüşhane ile Kelkit'i ayıran 
      Alanza (Bugünkü Alansa,yani yeni ismiyle Gümüşgöze Beldesi) köyü tamamen 
      bir Türk köyü durumundadır. Bu yıllarda Torul-Erzincan arası Türklerin elindedir. 
      Clavijo'nun Gümüşhane seyahatini değerlendiren ilim erbabi, şu fikirde birleşmiştir:
         "Çok değil daha Torul ve civarında Gürcü Kabazitenlerin 
      kalabalığıyla karşılaşan
      Clavijo, Alansa köyünde Müslüman Türklerin insaniyetli tavırları ve misafirperverliğiyle 
      karşılaşmıştır. Bu iki karşılama arasında uçurum gibi fark vardır."
         Bundan da anlıyoruz ki, zikredilen yıllarda Torul Gürcü Kabazitenlerin, 
      Kelkit ve çevresiyse Müslüman Türklerin elindeydi. Trabzon,Fatih Sultan 
      Mehmet Han döneminde Osmanlı Devletinin hakimiyetine geçti. Trabzon'un fethi 
      sırasında Kelkit ve çevresi Osmanlıların hakimiyetinde olmasa bile,tamamen 
      Müslüman Türklerin elindedir. Kelkit ve çevresi, ancak bölgede Akkoyunluların 
      zayıflaması ve bölgede Safevi hakimiyetinin tesisi ve bunun da Yavuz Sultan 
      Selim'in Çaldıran seferiyle Anadolu'dan kovulmasıyla Osmanlı idaresine geçebildi. 
      Yalnız, Gümüşhane'nin Osmanlı hakimiyetine girmesi hususunda kaynaklarda 
      ceşitli tarihler zikredilmektedir. Bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlı'ya 
      geçişi 1461'de Trabzon'un fethedilmesiyle beraber gerçekleştirildiği yazılıyorken, 
      bazı kaynaklarda Gümüşhane'nin Osmanlıya geçişi 1473 Otlukbeli Savaşıyla 
      gerçekleştirilmistir yönünde bilgiler mevcuttur.
         Ancak tarihi kayıtlarda Kelkit'in Akkoyunluların yurdu olduğu, 
      1501 yılında Safevilerin eline geçtiği, Safevilerin elindeyken Kelkit'te 
      yaşayan Çepni Türklerinin Osmanlı akınlarına karşı Safeviler lehine ayaklanmalarına 
      rağmen ancak Çaldıran zaferinden (23 Temmuz 1514) sonra Osmanlılara katıldığı 
      belirtilmektedir. Aynı yıl Kelkit, Bayburt'un sancak merkezi yapılmasıyla 
      birlikte Bayburt'a bağlanmıstır. Bu yıllarda Bayburt Sancağı da Erzincan 
      vilayetine bağlıydı. Bölgeye ait ilk tahrir kaydı 516 yılına aittir.
      XVl.yüzyılın başlarında tamamıyla Osmanlı idaresine alınan bugünkü Gümüşhane 
      ili ve kazaları, farklı idari ünitelere bağlı yönetim birimleriydi. Bu yüzyılın 
      başlarında Kelkit, Kovans ve Yağmurdere Bayburt'a bağlı bulunuyorlardı. 
      Bu idari bağlılık XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar muhtelif değişikliklerle 
      devam etti. Bazen Kelkit kazasının bir nahiyesi olarak görülen Şiran, uzun 
      süre Erzincan sancağına bağlı kaldı.
         XIX. yüzyılın başlarında Kelkit ve Şiran kazalarının idare 
      merkezleri sık sık değiştirilmiş ve Gümüşhane'den ayrılan bu iki kaza Erzurum 
      eyaletinin (vilayet) Erzincan sancağına bağlanmıştır. Dolayısıyla Kelkit, 
      XIX. Yüzyılın başlarından itibaren Gümüşhane'ye bağlıyken h.1282 (m.1865) 
      yılında Erzincan'a katıldı ve ancak 1868 yılında Şiran ile birlikte tekrar 
      Gümüşhane sancağına bağlandı.
         Bu yıllarda Alansa'nın başlı başına bir nahiye olduğu görülmektedir. 
      Alansa nahiyesinin Pekün. Gödül, Kom, Alansa. Pöküt ve Gelinpertek köyleri 
      olmak üzere altı köyden oluştuğu kayıtlarda geçmektedir.
         İfade edildiği gibi, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kelkit'in 
      idari yapısında değişiklikler yapıldı. Kelkit ve Şiran'ın Erzincan'a bağlanmaları, 
      yöre halkıyla Trabzon ve Erzurum vilayetleri arasında uzun süren müzakereler 
      yapılmasına yol açtı. Her iki vilayetin valisi de söz konusu kazaların kendi 
      vilayetlerine bağlı kalmaları gerektiğini düşünüyor, ona göre Babiali'ye 
      müzekker yazılar gönderiyorlardı. Kelkit'in merkezi olan Çiftlik kasabasi, 
      Erzincan'a 14 saat mesafedeyken. Gümüshane'ye sadece 10 saat mesafedeydi.72 
      köylük kazanın 25 köyü Erzincan'a, 47 köyü de Gümüşhane'ye daha yakındı. 
      Babiali 1860 senesinde Şiran'ın Kelkit'e bağlı bir nahiye olmasına, Kelkit'in 
      de Gümüşhane sancağına bağlanmasına karar verdi.
         Ancak Erzurum Valiliği bu konudaki ısrarına devam etti. Erzurum 
      Valiliği Kelkit'in
      mühim bir tahıl merkezi olduğunu ve Erzincan'da bulunan IV. Ordu'nun kereste 
      ve zahiri ihtiyaclarının Kelkit'ten karşılandığını belirterek Kelkit'in 
      Erzincan'a bağlı kalmasını istedi.1870 yılında Şiran nahiyesi Kelkit' ten 
      ayrılarak bir kaza olarak Güimüşhane sancağına bağlandı.
         Bu idari statü 93 harbine kadar devam etti. 93 Harbi'nin bitimiyle 
      birlikte, epey bir toprak kaybeden ve dolayısıyla da küçülen Erzurum'un 
      idari düzenlemesi yeniden yapıldı. Bu sırada Bayburt sancağı oluşturularak 
      Kelkit yeni teşkil eden Bayburt sancağına bağlandı.    (1878 
      yılının Mayıs ayı ) 1311 (1893) Tarihli Salname
          Bu tarihli salnamede Kelkit hakkında şu bilgiler geçmektedir:
      "Kelkit kazası halkı (çoğunlukla tarımla uğraşmakta,bir kısmı da tarım 
      mevsiminin dışındaki vakitlerde Trabzon'a gelerek hammallıkla geçimlerini 
      sağlarlar. Kazada arpa, buğday, mısır,çavdar, fasulye ve patates yetişmektedir. 
      Adı geçen kazada rütbe ve nişan alan kimse yoktur".
         Kelkit 1840 yılında kaza olmuştur. Kaza merkezi olduktan sonra 
      nüfusu hızla artmaya
      başlamıştır. l870 tarihli Trabzon Salnamesinde Kelkit'e bağlı 95 köy yerleşmesinin 
      bulunduğu bildirilmektedir. Yine 1904 tarihli salnamede Kelkit kaza merkezinde 
      1 hükümet dairesi, 2 cami, 2 medrese, 2 okul, 22 mağaza, 68 dükkan, 13 kahvehane, 
      354 ev, 4 fırın ve 3 su değirmeni bulunmaktaydı. 
         1904 tarihli salnamede Kelkit hakkında şu açıklayıcı bilgiler 
      verilmektedir:
         "Kelkit kazasının merkezi olan Çiftlik kasabası, bu taraflarınn 
      manzaraca en iyi olan
      yerlerinden birisidir. Kasaba düz bir ovanın ortasında ve Kelkit ırmağı 
      ile buna karışan diğer bir derenin birleştiği noktaya yakın bir yerde yapılmıştır. 
      İnsan buralardan şen ve güIer yüzlü vadiler, şirin kasaba ve köyler, doğal 
      güzellikler aramayı hatırına bile getirmez. Kış zaten pek hazin olan bu 
      yerlerdeki soğuk kefenlerle örter. Her sessizlik mezardan nişan verir: Etrafta 
      ufak bir hayat eseri görmek için yazın gelmesini bekleniekten baska çare 
      yoktur. Kelkit halkı güçlü kuvvetli adamlardır. İçlerinde geçimlerini aramak 
      için Rusya'ya gidenler az değildir.
         Kazanın genel nüfusu erkek ve kadın 25.903 Islam. 5ll Rum ve 
      125 Ermeni'den ibarettir. Halkın büyük bir bölümü tarım ile uğraşmaktadır. 
      İçlerinden bir hayli kimseler de Batum' a ve deniz kıyısındaki kasabalara 
      gidip oralarda hammallk ve rençperlik ile geçinirler. Kaza markezinde 1 
      hikümet dairesi. 1 camii, 2 medrese. 1 rüştiye mektebi, I ilkokul. 22 mağaza, 
      68 dükkan. 13 kahvehane, 354 ev, I hamam, 4 fırın, 3 su değirmeni, köylerinde 
      dahi 27 camii ve mescit, 32 merkep, 3859 ev, 16 han. 84 değirmen vardır. 
      Gümüşhane ile 4.0rdu merkezi olan Erzincan Kasabası arasındaki şose kaza 
      merkezinin 4 saat uzağından geçer. Çiftlik kasabası ova ortasında kurulmuş 
      olup, böyle düz bir yerdeki yolların gidiş gelişi az çok sağlanabildiğinden 
      vilayetin engebeli ve dağlık yerlerinde olduğu gibi buralarda özel yollar 
      yapılmasına gerek duyulmamıştır. Kasaba çevresinde birkaç yayla vardır ki, 
      halkın bir bölümü yazın bu yaylalara giderler. Başlıca ürünleri arpa, buğday,çavdar, 
      fiğ, ve burçaktan ibarettir. Bu son senelerde patatesten başka birkaç cins 
      sebze de yetiştirilmiştir. Hayvan ürünlerindeyağ ve peynir ile deri ve yumurtanın 
      bir kısmı Erzincan ile Gümüşhane ve Trabzon'a gönderilmektedir."
      1878 Yılında Kelkit'in Bayburt'a bağlandığına yukanda değinmiştik. Ancak 
      Kelkit halkı sancak merkezinin Bayburt olmasi dolayısıyla işlerini mecburen 
      orada görüyor ve bu uzaklıktan dolayi epey bir sıkıntı çekiyorlardı. Diğer 
      yandan Torul ve Gümüşhane arazilerinin dağlık olması, buraların hububatca 
      zengin Kelkit-Şiran bölgesine ihtiyacını artıran bir durumdu. Bunun üzerine 
      Trabzon Valiliği Babiali' ye Kelkit'in eskiden olduğu gibi tekrar Gümüşhane' 
      ye bağlanmasını talep etti. Nitekim 1887 yılının sonlarına doğru Kelkit 
      ve Şiran Bayburt sancağından alınarak yeniden Gümüşhane sancağına bağlandı. 
      Bununla birlikte Gümüşhane sancağı dört kazadan oluştu: Gümüşhane, Kelkit, 
      Şiran, Torul. Bu idari yapı, Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.
      
      KELKİT' İN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİ
      Kelkit'in işgalini iki safhada incelemek gerekir
      A) Kelkit'in Ruslar tarafindan işgal edilişi
      B) İşgalde Ermeni mezalimi
      Kelkit'in Ruslar Tarafından İşgal Edilişi
         Doğu Anadolu Rus Harekatini idare eden Rus kuvvetlerinin genel 
      kurmay başkanı general Yudenich, ordu komutanı ise Kalitin'di.
         Yudenich esas taaruzu, Erzincan ve Erzurum yavlaları ile Anadolu 
      sahili arasindaki ana yolların merkezi olan Bayburt'a yönelmişti. Böylece 
      Bayburt'tan Gümüşhane'nin kuzeybatısına doğru ilerlemek suretiyle Üçüncü 
      Türk Ordusu'nun cephesini iki yerden yarmak mümkün olacaktır.
         Ayrıca ikinci Türkistan kolordusu Kelkit vadisinden Şebinkarahisar'a 
      doğru ilerleyecek ve Karadeniz filosunun desteğini alan 5 inci Kafkas kolordusu 
      da sahil yolundan Giresun'a yürüyecekti.
         Doğu Anadolu'da Türk kuvvetlerinin komutanı Vehip Paşa idi. 
      12 Temmuz 1916 General Przevalski Sibirya Kazaklarını 14 Temmuzda ise diğer 
      kuvvetlerini Bayburt'un etrafına yerleştirdi. Sibirya Kazaklarına bağlı 
      keşif kolları da Gümüşhane ve Kelkit'e giden yol boyunca ilerlediler. Vehip 
      Paşa, bölgede kontrolü elden kaçırmıştı. Kelkit, batıdan Şebinkarahisar'a, 
      güneyden Erzincan'a gitmekte olan muhim bir yol kavşağında olduğu için 23 
      Temmuz 1916' da kısa süren bir müsademeden sonra işgal edildi. Ruslar böylece 
      Kelkit'i işgal ederek İç Anadolu'ya bir kapı açmış bulunuyorlardı.
      Ermeni Mezalimi
         İsgal süresince Ermenilerin pek sesi çıkmaz. Bölge Ruslann 
      hakimiyeti altındadır. Ne zaman ki Rusların çekilişi başlar. Rusların terk 
      ettiği yerlerde artık Ermeni katliamı yaşanır. Türk ordusu gelinceye kadar 
      Kelkitliler en korkunç günlerini yaşarlar..
         22 Temmuz 1916 tarihinde Ruslann 4. Avcı Alayı sabahın çok 
      erken saatlerinde Kelkit üzerine saldırıya geçer. O gün akşama kadar çok 
      kanlı çarpışmalar olur. Akşama doğruda Kelkit düşer. Aksoğüt yani Germülü 
      Köyünün düzlüğüne bir alay yerleştirilir. Yine bu köye her gün beş altısı 
      birden inip kalkacak biçimde on tane de uçak yerleştirildi. Bu uçaklar kurtuluşa 
      kadar keşif uçuşlarını hep bu köyden kalkarak yaparlar.
         İşgal olur olmaz Rus komutanı Kelkit'te iki bildiri yayınlar. 
      İlk bildiride bundan sonra
      Rus yasalarının uygulanacağı, ikinci bildiride ise, askerlik çağına gelmiş 
      olup da Osmanlı ordusuna katılmamış yada katılıp da içerde kalmış olanlarının 
      adlarını ve yerlerini bildirmeleri, muhtarlardan isteniyordu. Bu bildiriye 
      uymayan muhtarlann da idam edilecekleri özellikle belirtiliyordu.
         Rus ihtilalinden (Ekim 1917) sonra 18 Aralık 1917 tarihinde 
      Erzincan Miitarekesi yapıldı. Bu anlaşmaya göre Ruslar, Doğu Anadolu' daki 
      askerlerini çekmeyi kabul ettiler. Fakat Ermeniler bunu kabul etmediler. 
      Kelkit'te büyük gaileler çıkarmaya başladılar.
         Sidirge (Beşdeğirmen) Köyünden Şükrü Tural, bakınız o günleri 
      nasıl anlatıyor:
         "Gavur geliyor dediler, kulktık hazırlandık, malımızla 
      davarımızla yollara çıktık. Ben 17-18 yaşlarında vardım. Yolda gavur önümüzü 
      kesti, bir fizah çıktı, ortalık karıştı. Kaçma da kaçamıyoruz.. Bütün millet 
      aç kaldı,başladık tarlalardan başak toplamaya. Başakları toplayıp dövüyoruz 
      ve kavurga yapıyoruz. Gittik Sivas' a, yorganımız, bir şeyimiz yok. Çilelerden 
      sonra köyümüze döndük. Döndük ama, od yok,ocak yok. Allah o kötü günleri 
      bizlere bir daha göstermesin. Atatürk' iin sayesinde paşalar gibi yaşıyoruz."
         Kelkit merkezden Hasan Turan ise o günleri şöyle anlatır:
         "Biz mühacir olduk. Şeyran ile Kelkit arasında bütün göçlerimizi 
      boşalttık. Ta Sivas'a kadar anamın çarşafının altında yatarak gittim. Sivas'ta 
      22 gün kaldık. Herkesin vesikası çıktı, bizim vesikamız çıkmadı. Bu çok 
      acıklı bir durumdu. Gittim dedim ki bizim de vesikamızı verin gidelim, veremeyiz 
      dediler. Günlerce iaşe almak için bekledik. Çok zorluklar çektik, ama Cenabı 
      Allah öldürmedi."
         Ermeni çeteleri bölgemizde vahşetle köyleri ve kasabaları basarak 
      halka zulmetmeye başlamışlardı. Özen,Ünlüpınar, Karaçayır, Söğütlü, Gümüşgöze, 
      Çambaşı ve bazı köylerimizdeki yerli halk Rus istilasına karşı çekilmedi. 
      Özen Köylüleri hicret ederken Yaglidereli Yusuf
      Ağa, yollarını çevirir, düşman kuvvetlerinin çok yakında olduğunu söyler. 
      Geri dönerken Yılanlı BayIirlarında dört şehit verirler.
         Rus işgal kuvvetleri bölgeye girdiklerinde birçok erkeğin, 
      namusları paymal olmasın diye, cephelere giderken hanımlarını vurduklan 
      bile söylenir.
         Tarihin en karanlık günlerini yaşıyordu Kelkit'imiz. Kelkitliler 
      yaz ortasında, ekinlerini ve ürünlerini bağlarında bahçelerinde bırakarak 
      göc ettiler.
         Yorgun ve sabır yüklü gıcırdayan kağnılar yollara dökülmüştü. 
      Bölgede Ermenilerin yaptıkları yagma. katliam ve cinayetler anlatılacak 
      gibi değildir. Kelkit'te Küçükcamii'ye Müslümanlan yakmak üzere doldurduklarını 
      dedelerimizden, ninelerimizden defalarca dinledik.
         Yılanlının Bayırı'ndaki çukurlara Kelkitlilerin doldurularak 
      öldürüldüğü yine bizlere
      aktarılan bilgiler arasındadır.
         Açlık, perişanlık,öksüzlük hemen hemen umumiydi. Dağların çarnlı 
      yollarında köylerini ve anaların aramak için dolaşan garip, ayakları çarıklı 
      talihsiz çocuklar; ihtiyar büyüklerini merkeplere bindirmiş, sarp yolları 
      tırmanan aclıktan yol kenarlarına yatarak tarlalar içinde bir lokma ekmek 
      için dilenen kadınlar görülüyordu.
         Halk müteessir ve perişandı. Çarşıda dolaşanlar yalın ayak, 
      yüzleri yanmış zavallılardı. Dükkanların çoğu kapalıydı. Dükkanlarda halkın 
      iaşesini temin için ot satılıyordu. Açlık, kimsesizlik, perişanlık bölgemizde 
      hemen hemen umumiydi.
         Nihayet Kelkit, Halit Paşa ve komutasındaki Türk kuvvetlerince 
      17 Şubat 1918 tarihinde kurtarılmıştır.