KELKİT
İLÇESİ ESERLERİ
1 — SADAK KÖYÜ
Kelkit (antik Suissa) ilçesinin 17 km. güney-doğusunda bulunan
120 hanelik Sadak köyü, Meşeiçi dağlarının doğu eteğinde kurulmuştur. 155.955
metre karelik bir sahayı kapsayan Sadak köyü antik devirde Satala ismini taşıyan
önemli bir şehirdi.
Antik Satala şehrinin bu çevrede olduğu bilinmekle beraber bugünkü
Sadak köyüne tekabül ettiği hakkında bazı tereddütler vardır.
Kiepert, Melik Şerif’in 7 mil kuzey-doğusunda, Şebinkarahisar'ın
15 mil doğusunda bulunan Sadak'ı kabul eder. Sadak köyünde bulunan bazı tuğla
parçaları üzerinde XV. Legio Apolilinares'in arması okunmuştur. Resim, Sadak'da
köylülerce bulunan ve Istanbul Arkeoloji Müzesine verilen böyle bir tuğra
parçasını göstermektedir. XV. Legio Apollinares'in karargahının Satala şehrinde
olduğu bilindiğine göre, Sadak köyünün antik Satala olduğu kesinlikle anlaşılmış
olur.
Hitit-Asur-Makedonya-Roma-Bizans hakimiyetlerinde kalan Sadak
bir ara eski önemini kaybetmiş ancak Trabzon Komnenosları zamanında tekrar
canlanmış, onların mesire yeri olmuştur.
...I. yüzyılda İmparator Domitianus (M.S. 81-96) ve Nerva (M.S.
96-98) zamanında denize kadar uzatılan ve bütün Küçük Asya'yı kateden Kapadokya
dahilindeki askeri yolların bitim noktası Satala'da sağlanmıştır. İki önemli
yol Nicopolis ile birleşiyor ve buradan çeşitli yönlere tali yollar ayrılıyordu.
Doğu yollarından biri, XV. Legion'un bulunduğu Satala'dan Arauraka Melitene'ye
geçer oradan Samosata'ya, Suriye'ye varırdı Fırat sınırının muhafazası amacıyla
kurulan Satala, Prokopios ifade ettiği gibi sadece stratejik düşünceyle kurularak
Roma devlet sınırınını ileri karakolu görevini yerine getirmiştir.
Bu yer Trabzon-Samosata askeri yolunun ulaştığı çok önemli bir
kavşakta bulunuyordu. Bu sebeple Domitianus ve Nerva zamanından itibaren önemi
bir kat daha artmıştır. Satala'nın durumu daha başka avantajlar da ortaya
koymaktaydı. Herşeyden evvel bu kampta su sıkıntısı diye bir problem mevcut
değildi. Ayrıca Spikor geçitinin ağzında gayet verimli toprağa sahip olan
Acilisene'den gereken meyva ve sebze rahatlıkla temin edilirdi. Üstelik Fırat
ve Acamsis'in (Çoruh) yüksek vadilerinde yer alan Eriza (Erzincan) bölgesininde
kontrol ve gözetlemesini yapıyordu. Lycus (Kelkit ırmağı) ise uzun yolun girişini
engellerdi. Satala'nın önemi bu sebeplerden dolayı iyice anlaşılarak Romalılar'ca
“Küçük Ermenistan” projesine dahil edilmiştir. Bu belki Vespasian (M.S. 67-79)
belki daha önce Neron (M.S. 54-68) zamanında olmuştu.
Traianus (M.S. 98-117) Kafkas ve Euxin (Karadeniz) prenslerinin
davetini kabul ederek Ermenistan'a bir sefer düzenleyip bir müddet Satala'da
kalır. İşte bu hadise kendisinden sonra gelen İmparator Hadrianus (M.S. 117138)
zamanında bile hatırlanır ve bu sebeple Satala'da V. yüzyıla kadar ayakta
kalan büyük «castra stativalar"
(devamlı ordugahlar) inşa edilmiştir. Bu yapılar inşaat tarzının yarattığı
sağlamlıktan dolayı daha sonraki devirlere birçok mekanlar bırakarak temellerini
kaybetmemişlerdir. Bütün bu tabii ehemmiyetin kazanılması sonucunda Şehrin
etrafında doğu etkisinde kalan ve zaman zaman gelişen bir Roma şehrinin teşekkül
ettiği bilinmektedir. Ancak bu şehir hakkında hiçbir dökümana sahip değiliz.
Fakat Bizans imparatoru II. Theodosios (M.S. 408-450) zamanındaki bir bildiriye
göre burada ileri gelen, bazı kişiler civar arazilerin işletilmesini bazı
angaryaları kabullenmek suretiyle ellerine geçirmişlerdir. İşte bu da civarda
olabilmesi mümkün yerleşme hakkında bir fikir vermektedir. Ptolemeos zamanında
bile Satala önemli bir merkezdir. Din işleri bir Hiristiyan komitesi tarafından
idare ediliyor ve kilisesi de Nikaia konsiline dahil bir rahip tarafından
yönetiliyordu.
Bizans imparatoru lustinianos (6. yy.), I. Ermenistan'dan metropolis'i
Leontopolis olmak üzere yeni bir vilayet teşkil ederek buna su şehirleri ilave
etmiştir. Theodosiopolis bu eskiden de bu vilayet dahilinde idi- Satala, Nicopolis,
Kolonia bunlar da Birinci Ermenistan'dan alınmıştır.
lustinianos'un ölümünden sonra şehir önemini kaybeder. Heraklios
zamanında Persler tarafından alınan şehir ilk İslam akını ile iyice harabolmuş,
ismi dahi Ortaçağ tarihçileri tarafından teşhis edilememiştir.
VI. Yüzyılın büyük eser kalıntıları, bu açık vadinin sessizliği
içinde halen görülmektedir.
2 — TARİHİ BİR SAVAŞ
Bizans devrinde tarihi savaşlardan birisi de Sadak'ta geçmiştir.
lustinianos zamanında devam eden İran isvas.ları, kumandan Belisarius ve Hermogenes
idaresindeki Bizans kuvvetlerinin, İran kuvvetlerini kesinlikle yenmesiyle
neticelenmiştir. Böylece uzun zamandan beri beklenen zafer kazanılmıştır.
Fakat çok geçmeden Perozes'in oğlu Cabades, Ermenistan'ın Romalılar'ın hakimiyetinde
olan kısmına bir başka ordu daha yollar. Bu ordu ülkeleri Alani ülkesiyle
birleşen Sunitae ve İran Ermeniler'inden meydana gelmiş bulunuyordu. Sabiri
ırkından olan Hunlar'la beraber sayılan üç bini bulan bu kavim en savaçı olanıydı.
Bütün bu kuvvetlerin başında Mermeroes adlı bir İranlı general bulunuyordu.Bu
ordu Theodosiopolis'den üç günde yürüyerek geldikten sonra,kamplarını kurup
işgal hazırlıkları için İran Ermenileri'nin ülkesine yerleştiler.
Bu sırada eskiden olduğu gibi Ermenistan generali kişisel kuvveti
olan ve pek çok savaşta tecrübe edinmiş Doretheus'du Bizans'da generallik
rütbesini Sittas işgal etmekte olup Ermenistan'daki bütün ordu üzerinde tek
söz sahibi o idi. Bunlar İran Ermenistanı'nda düşman ordusunun toplanmakta
olduğunu öğrenince iki fedaiyi düşman ordusunun kuvvetlerini tesbit için casus
olarak göndermişIerdir. Her iki şahıs da düşman kampına vararak her şeyi tam
ve doğru olarak kaydettikten sonra buradan ayrılmışlardır. Fakat başka bir
yönde ilerlerken ummadıkları bir anda düşmanları Hunlar tarafından baskına
uğrarlar. İsmi Dagaris olan yakalanmış diğeri kaçarak olanları generallerine
haber vermeğe muvaffak olmuştur. Onlar da bütün kuvvetlerini silahlandırıp
düşman kampına ani bir kuşatma yapınca İranlılar ümit etmedikleri bu saldırı
karşısında paniğe kapılarak kacışmışlardır. Romalılar bunun üzerine pek çoğunu
öldürüp kampı dümdüz ettikten sonra derhal geri çekilmişlerdir.
Bu olaydan az sonra Mermeroes, bütün orduyu toplamış olarak Romalılar'ın
topraklarını kuşatıp, Satala şehri yakınındaki düşmanlarına vararak orada
kendilerine bir kamp hazırlayıp Octava (Satala 56 st) denilen yerde istirahate
geçmişlerdir. Sittas bunun üzerine bin kadar kuvvetiyle Satala şehrinin bulunduğu
düzlüğü çevreleyen pek çok tepelerden birinin arkasından kuşatmaya geçmiştir.
Doretheus, ordunun geri kalan kısmına kalelerin içinde kalmaları için emir
verir; (sayıları 30.000'den az olmadığı halde kuvvetleri bu sayının yarısına
nadiren erişebilmiştir) bunu takip eden gün İranlılar, kalelere yaklaşarak
kasabada acele olarak toplanmağa başladıkları sırada, birdenbire tepeden aşağı
doğru, üzerilerine gelmekte olan Sittas'ın kuvvetlerini görmüşlerdir. Toz
bulutu sebebiyle Sittas'ın kuvvetlerini çok fazla zannederek küçük bir yerde
toplanmak üzere acele olarak kaçışmışlardır.Fakat Romalılar bu hareketi sezerek
kendi kuvvetlerini iki bölüğe ayırıp onlar kalelerden üzerlerine inmişlerdir.
Olayın bu şekilde gelişmesi Romalılar'a cesaret verdiğinden güçlü bir atılışla
kalelerden fırlayıp karşılarındakilere üstünlüklerini göstermişlerdir.Böylece
İranlılar'ı kendi birlikleri arasına alarak kaçışı durdururlar. Aslında İranlılar,
daha önce söylenildiği gibi, düşmanlarına karşı çok üstün olmalarına rağmen
bir direniş görmüşlerdir. Savaş kanlı bir durum almıştır. Bunun üzerine Trakyalı
Florentius, düşmana karşı at sürerek generallik forsunu sürükleyip yere çalıp
gerisin geri at sürmüştür. Fakat yakalanarak parça parça edildiği halde, Romalılar'ın
zaferi elde etmelerinde tek sebeb olduğunu göstermiştir. Çünkü İranlılar artık
forsu görmediklerinden büyük kargaşalık ve dehşetle geri çekilip kamplarına
giderek hareketsiz kalmışlardır. Ertesi gün arkalarında hiç bir takipçi bulunmadığından
memleketlerine doğru yola koyulmuşlardır. Yukarıda anlatıldığı gibi Romalılar,
İranlılar'ın kendi ülkelerinde bu kadar eziyet çekmelerini önemli bir başarı
sayıp bununla yetinerekonları takip etmediler. Çünkü düşman topraklarına yapılan
bu kuşatmadan hiçbir başarı elde edemediler. Küçük bir kuvvet tarafından püskürtülmelerinden
sonra bu şekilde geri çekilmeleri
gerekmiştir...
3 — SADAK KÖYÜNÜN TARiHİ ESERLERİ
SATALA KALESİ
... Satala şehrinin harabeleri amphitheare şeklinde yükselen
bir dağın eteklerinde kendisini belli eder. Burada bulunan harabelerin VI.
yüzyılı geçtiği zannedilmektedir.
Kalenin, 530 yılında Persler'in sınırı şiddetle geçmeleri ve
surların artık büyük bir tehlike arzetmeleri sebebiyle, Bizans İmparatoru
lustinianos tarafından onarıldığı bilinmektedir (Bayburt ve Keçi kalesi'nin
aynı tehlike sebebiyle bu sırada tahkim edildiği düşünülebilir). Satala surları
daha yüksek ve civara hakim yerlerden geçirilmiştir. Bu yeni tahkimatlar bütün
bölgeyi çeviren iki surdan ibaretti. İki sur arasında kalan bölge askeri prensiplerin
lustinianos tarafından tatbik edilmesi neticesinde meydana gelmiş, civar halkın
burada korunulması amacı güdülmüştür. İşte VI. yüzyola ait olan bu surların
ancak kaIıntıları günümüze gelmiştir.
Planda görüldüğü gibi gayri muntazam, dikdörtgen şeklindeki yerleşme
büyük imparatorluk kamplarına değil Asya'da, Afrika'da Avrupa'da görülen kalelerle
benzerlik gösterir. Prokopios'un lustinianos hakkında söylediği gibi lustinianos,
kendisinden evvel var olan şeyleri ortaya çıkarmasını ve göstermesinibilmiştir
(iki şehir arasında ovaya doğru uzanan esas antik şehrin doğusunda bir dağ
manzarası gösteren bu kaleden bahseden Cumont, burayı ziyaret ettiğinde kale
ve surların durumu bugünkünden çok daha iyi durumdaydı). Bütün bu sarp yüksekliğin
üstü ve etrafı oturulmaz durumdadır ve birtakım kalıntılar mevcuttur. Köylülerin
kazısı sonucunda kalenin kuzey-doğu köşesinde önemli bir burç ortaya çıkarılmıştıir.
Bu 8 m. Genişliğinde hexagonal masif bir kulenin dibidir.
Duvarların muntazam dikdörtgen taş bloklarla örülü olduğu ve
aralarında alternatif olarak tuğlaların sıralandığı görülmektedir. Ayrıca
herbiri ince hare tabakasıyla tutturulmuştur.
Dikkati çeken bir husus da kulenin kenarından geçen surların
yanında, meyilli bir geçitle tepeye giden yolun bulunmasıdır. Burada lustinianos'a
ait birçok binalar bulunuyordu. Surlarla bitişik taşkın, poligonal köşe kuleleri
kalenin içine bir kulvarla bağlanırdı. Kuzeyde bir duvar bu akropoli dikdörtgen
bir beden olarak böler. Doğuya doğru alçalma gösteren arazide yükseklik farkı
teraslar vasıtasıyla giderilmiştir. Bugün bu meyil farklarını, dış sur duvarlarını
takip etmek mümkündür. Bunlar tarla arazilerini tutmaktadırlar. Dış sur uzantısı
doğuya doğru 200 m. ve kuzeye doğru 400 m. yi bulur. lustinianos'un inşaatlarının
birçoğunda olduğu gibi dışa taşkın kuleler arasında dik ve düzgün sur bedenleri
görülebilmektedir. Ayrıca kuvvetli burçlarla müdafaa edilen köşe kulelerinden
kalıntılar vardır. Ortada, duvarın ortasında oyulmuş bir yol izi bu kısımda
eski bir yolun varlığını ifade etse gerektir.
Bu sur kesiminin dışında ikinci bir teras, 5 m. aşağıda ve birinci
surdan farklı olarak kulesiz bir surla çevrilmiştir. Bu şüphesiz Prokopios'un
sözettiği ön karakol hattıdır (303). Bu kuzeyde bulunan bir dere suyunun çukurlara
sağladığı suyu mudafaa ediyordu (R. 284). Duvarların etekleri bilhassa batıya
doğru kaydedilir bir miktarda yükselme gösterir. Fakat buna sebeb ihtiva ettiği
artıkların birikintisi de olabilir. çünkü kuvvetli bir harcla birbirine kaynaşmış
çakıl taşı ve tula parçacıklarından meydana gelmiş konglemera halindedir.
Bu kısımdan surun dışında yapılmış bir yerleşme ile ilgili bir yapı olarak
bahsetmek mümkün değildir. İşte bu noktanın aydınlanması için kazı gerekmektedir.
Civardaki işlenen arazide dağınık olarak bulunan değişik malzemelerin varlığı
idrak edilirse burada arkeolojik bir araştırmanın ne kadar gerekli ve verimli
olabileceği hakkında bir fikir edinilebilir...
SATALA SU KEMERİ
Bu bölge için değişik karakterde olan eser, ortalama köyünbir
mil güneyindedir. Evvelce kırkyedi gözlü olduğu söylenen bu aküdük (su kemeri)
çok haraptır ve ancak yarım yuvarlak kemerli olan üç gözü ayakta kalmıştır.
Taylor, 1866 yılında Sadak köyünü ziyaret ettiğinde, Sadaksay vadisindeki
su yu şehire getirmek amacıyla kurulan bu su kemerinin, yedi gözünü sağlam
olarak görmüş ve bu kemerlerin bir hamama ait olabileceğini söylemiştir. Taylor'a
refakat eden Fransız konsolosu Courtois, Moniteur (gazete) 17 Aralık 1866
tarihli yazısında ne yazık ki çok sınırlı bir özet halinde rapor yayınlamıştır.
Buradan geçen Tournefort da Sadak vadisinin solunda bulunan bu eski su kemerinden
söz etmektedir.
Bu su kemerinin tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber
Cumont'un ifade ettiği gibi VI. yüzyıldan sonraya ait olamaz. Bu devirden
itibaren şehir yıkılmağa başlamış diğer taraftan imparator lustinianos, buradaki
birçok eseri restore ettirmiştir. Su kemerinin orijinal yapısı, bu kampın
kurulduğu devire yani Roma devrine ait olabileceği gibi, lustinianos devrinde
yeniden inşa edilmiş olması da mümkündür.
Su kemeri, köye nazaran hayli aşağıda bulunan tarlaların içindedir. Doğu-batı
yönünde uzanan kemerin uzantısını kazı olmaksızın tam tayine imkan yoktur,
ancak iki kemer ayağının kalıntıları vardır. Eski mimariden günümüze kalan,
içinde ufalanmış tuğla bulunmayan fazla miktarda çakıl taşı, kum ihtiva eden
çok kuvvetli bir harcla yapılmış bir taş yığınıdır. Ayrıca yer yer düzgün
tuğla kalıntılarına rastlanmaktadır.
Kemerlerden dördünü sağlam gören Cumont, kemer çapınnın 5 m'yi
geçtiğini belirtir. Zamanımıza gelebilen kısımlarda, alınan ölçüye göre kemer
çapı dört, kemer ayakları iki metreyi geçmektedir. Düzgün dış kaplamasından
çok az kısım, günümüze gelebilmiştir.
Köyün batı yakasındaki bir tepe üzerinde antik şehire su sağlayan
su kaynakları hala durmaktadır. Burada köylülerin yaptığı ufak bir kazı sonunda,
prizma şeklinde muntazam kesme taşlardan yapılı bir su deposu görülmüştür.
Kaynakların yanında bir de su toplama havuzu görülmektedir. Buradaki su tesisleriniemniyete
alan daha zayıf sur duvarları mevcuttur.
BRONZ BİR BÜST
Bu büst, British, Museum'da (Londra) bulunmaktadır. Bir tanrıçayı
tasvir eden bu eser Satala şehrinde (Sadak köyünde) bulunmuştur. Asırlarca
süren tahribe rağmen, Sadak köyünde zaman zaman gayet kıymetli eserlerin halen
ortaya çıkısı buranın tarihi zenginliğini ortaya koymaktadır. Ne yazık ki
bunlar değerlendirilmeden kaybolmaktadır. Hayli yoksul olan bugünün Satala'sında
bu meşhur büst ile mukayese edilebilecek bir eser görülmediğinden olsa gerek,
büstün Küçük Asya'nın (Anadolu'nun) bir mabedinden buraya getirildiği düşünülür.
Fakat Satala, tıpkı Lidya'daki Satala'da olduğu gibi, Artemis ya da Afrodit
kültü diye vasıflandıran eski bir Anaeitis kültünün yeridir. Tanrıça Artemis-Aneaitis
adıyla anılır ki bunlardan birincisi onun karakteriyle bagdaşan Grek kaynaklı
ikincisi belki İran kaynaklıdır.
... Söz konusu olan tanrıça büstünün, ince çekiciliği hakkında
Newton, 10 Nisan 1873 tarihli Times'daki bir mektubunda bahseder. O zamanlar
eser, Alessandro Castellani'ye aitti. Newton'a göre bu baş, Phidias devrinde
Grek bronz sanatının tek örneğidir. British Museum'un eski yetkililerinin
bu büst hakkında methiyeleri bugün biraz abartılmış görülür. Fakat bugün bu
eserin Praxiteles'in Afrodit'inin bir kopyası olduğu söylenmekle beraber bronzun
meydana getirdiği tip itibariyle büstün (M.O.) V.yy.'a ait olması daha doğrudur.
Gerçekte biraz konturlu, kudretli bir tertip ile bu büstde Praxiteles'den
eser yoktur. Yalnız eser (M.O.) IV. yy. başlarından olup (M.O.) V. yy. ustalarından
ilham almıştır. Bu başla birlikte bir kumaş kıvrımı tutan kırık bir sol elde
bulunmustur. Fakat ip uçları Rayet'in hipotezini doğrulamağa yetmez. Ona göre
Sadak'ta bulunan bu baş, bronzdan yapılmış bir Afrodit'den kalmış olmalıdır.
Fakat mevcut parça katiyetle Afrodit'e benzemeyip ondan başka özellikler gösterir.
İki dalgalı sağ alın üzerinde serbest bırakılmış, saçlar bir bant ile sıkıştırılmıştır.
Bantın üzerinde şüphesiz altından olan süslemelerin izi farkedilmektedir.
Oldukça iri olan gözler, cam veya emayebir madde ile doluydu. Burun kuvvetli
dudaklar hafifçe aralık, fakat ciddi çene enerjiktir. Yanakların kıvrımı haşindir.
Böylece burada orijinal bir çalışma ortaya koyulmaktadır ve eser bir kopyadan
uzaktır.O halde yüksek kaliteye sahip olup bir Grek eseridir ve (M.O.) IV.
yüzyılın ilk yarısından kalan bu büst Eriza (Erzincan) da Anaitis mabedinden
kalmıştır .
NİKE KABARTMASI
Sadak köyünün “Mantara” yolunda, 105x75x45 cm. küb hacminde sarımtırak
taneli bir taş parçası görülmektedir. Bu taş kırık ve yosunludur. Ters durmakta
olan taş incelendiğinde bir kadın tasviriyle karşılaşılır. Kadın figürü alçak
kabartma halinde yapılmıştır, fakat oldukça bozuk ve eksiktir. İki yana açılan
kolları, saçlar ve elbisesi nisbeten iyi durumdadır. Fakat arkasında kanat
izleri güçlükle seçilmektedir... Tasvir edilen bu kadın şüphesiz bir Nike
(Zafer tarınçası) tasviridir. Sol elinde tuttuğu palmetle savaş alanında gezinir
şekilde gösterilmiştir...
Arkaik devirde görülen birden fazla örgü halinde omuzlara dökülen
saçlar ve bu saçlardan birinin veya birkaçının omuzlardan inerek göğüs üzerinde
bir elbise süsü gibi dolanması nihayet bir omuz ve göğsün açık olması gibi
özellikler bu kadın figüründe de vardır. Bilhassa Atina Akropolis Müzesinde
bu tip arkaik «Kore» ve «Nike» heykellerine rastlanmaktadır. Yüz tamamen kırık
olduğundan bir fikir edinmek mümkün değilse de bütününde olduğu gibi kaba
çizgilere sahip olduğu muhakkaktır. Bu eserin oldukça kaba olan uslubu ile
olgun arkaik devre ait olduğu düşünülebilir.
İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan ve IV. - V. Yüzyıllara ait
Nike kabartması ile 450-452 tarihlerinde yapılan Kıztaşı anıtının kaidesinde
bulunan küçük Nike tasviriyle bu kabartmanın bir benzerliği vardır fakat,
onlar çok daha ince çizgilere sahiptirler ve kompozisyonlar farklıdır. Bununla
beraber Sadak'daki Nike'nin hareketi canlıdır.
MEZAR STELLERİ
Köylüler stel, sütun başlıkları ve bazı küçük eserleri evlerinde
saklamaktadırlar. Fakat yaz aylarında uzak arazilere gitmeleri sebebiyle bu
eserleri görmek pek mümkün değil. Yakın zamana kadar bol sayıda olan mezar
stellerinden bazıları kapı eşiği, dövme taşı gibi çeşitli gayeler için kullanılmaktadır.
Birçoğu “Cirit tepesi” denilen ve köyün dışındaki bir tepeden çıkarılmıştır.
Burası hekropol (mezarlık) sahasıdır. Satala'nın epigrafi bakımından durumu
oldukça dikkat çekicidir. Önemli olan elde edilen bütün kitabelerin Latince
olmasıdır. Grekçe metinler azdır ve lustinianus devrini pek geçmemektedir.
Satala şehri, Roma kampı etrafıinda meydana gelmiş, gelişmiş
ve yüksek imparatorluk devrinde bir Latin kültür merkezi olarak ortaya çıkmıştır.
Çok karakteristik ve bu husus hakkında bir fikir verebilen Roma'lı bir kadının
mezar kitabesinde Roma'da doğduğu ve bu şehirde ölmeden önce çok büyük misafirperverlik
gördüğü yazılıdır...
Çok yakın senelere kadar sayıları otuz iki olan bu stellerden bilinen en eskisi,
köy camisinin avlusunda bulunur, fakat harfleri siliktir.
Bu stellerden örnekler:
a — Maria isimli bir kadının mezar stelidir ve Erken Bizans devrine
aittir. Indiktion'un yedinci senesinde yapılmışsa da hangi indiktion olduğu
belirtilmemiştir. Baş taraftaki ifade pek anlaşılmaz. (... Yeni kardeşlerim...
Belkl Hiristiyanlığı kabul edenlere bu şekilde hitap ediliyor). Sonra “Ey
yolcu bunu görünce mezarlarını kaybedenlere acı duy” (Hadese inemiyecekleri
için) diye devam etmektedir.
Orta bölümde kız kardeşinden bahsedilir. Kız kardeşine ait stel
de mevcuttur.
Son kısımda "Burada vakitsiz ölen Maria yatıyor” denilmektedir.
b — Yine Erken Bizans devrine ait diğer bir stel. ”Kata Kite”
Burada yatan kelimesi okunabilir.
Roma devrinden de bazı steller günümüze gelmiştir.
a — Burada "Ev veya Ocak tanrılarına» denir. (D.M. : Dis
Manibus). Bu stel, Roma'lı bir signeferin (bayraktar). Büyük Covintianus'un
XVI. Legion'da 35 yıl yaşadığı ve bu mezarın karısı Julia Maxia tarafından
onun hatırası için yaptırıldığı anlatılır.
b — Roma devrihe ait bir stel.
Satala Şehrinden Günümüze Gelen Diğer Eserlerden Örnekler:
Satala'da evvelce bir tiyatro, agora ve bir sarayın bulunduğu
belirtilir. Sarayın bulunduğu yer olarak gösterilen arazide, gayet muntazam
ve bazıları işli, kornişli olan 172x36x36, 150x60x32, 40x35x30 cm. ebadında
sayısız kesme taş ve bol sayıda motifli tuğla, friz, sütun parçaları, sütun
başlıkları, kasetler gibi mimari unsurlar çıkarılmaktadır de bereketle ilgili
motifler taşıyan ve III. -IV. yüzyıllar arasında tarihlendirilebilen güzel
bir kaset taşı görülmektedir.
Bilhassa Taylor ve Cumont'un güzel sanatların fevkalade zarif
eseri olarak bahsettikleri ve doğu sanatı etkisinde, ince meandr motitli döşeme
mozaiki Satala'nın sanat zenginliğini göstermektedir.
Plastik sanatlar çerçevesine giren bir parça, bugün Erzurum Muzesindedir.
Bu, 35x35 cm. ölçüsünde kink, haç motifli taşdır.
İnsan ve hayvan figurleri veya bazı kompozisyonlar ihtiva eden
toprak çömlekler çoktur. Ve ağız kenarlarına kabartma olarak yapılmışlardır.
İnsan maskesi şeklinde tasvirler görülmektedir; Bu şekil bir maske belki bir
çeşme ağzı olabilir. Acaip bir figur ihtiva eden topraktan bir parça, yine
Erzurum müzesindedir. (Gümüşhane Metropolisi Atanosios'un kayıtlarına göre
Satala'da bulunan Hermes heykeli ve 1903'de bulunan altın bir ata ait bacak
İstanbul Devlet (?) müzesine gönderilmiştir). Şarap küpleri, toprak çanak,
çömlek, çeşitli kandiller, kalıplar, pişmiş topraktan kitabeli küçük etiketler,
yazılı küçük etiketler, madeni ve topraktan küçük hayvan ve insan heykelcikleri,
tokalar, mühürler, sikkeler, yüzükler, yüzük taşları gibi küçük sanat eserleri
de çok sayıdadır.
SİKKELER
Sadak'da bol sayıda Roma ve Erken Bizans devirlerine ait sikkeler
bulunur. Bunlar bakır, gümüs, altın madenlerindendir. Erzurum müzesinde bu
sikkelerden örnekler mevcuttur.
Roma'ya sadakat yemini ederek Tranjan'dan krallıklarını alan
İberi, Bosporani ve Colchi'lerin krallarının Satala ve Elegia'da ortaya çıktığı
bilinmektedir. “Regna Adsignate” efsanesine göre iste bu olaya ithafen basılan
paraların üzerinde bu kralların resmi bulunuyordu ki bu paralar, çeşitli Mezopotamya
şeflerinin ele geçirilmesinden sonra tekrar basılmıştır. Beneventum'daki Trajan'ın
kemerinde İmparatora hediyeler sunan yabancılar Petersen'in söylediği gibi
Partlar değil de kuzeyli Prensler olabilir...
YÜZÜK TAŞLARI
Çeşitli renk ve ebatta birçok yüzük taına rastlanılmaktadır.
Genellikle “Sadak taşı” diye adlandırılan bir taştan yapılmışlardır. Akik
taşından olanlar da bol sayıdadır. İhtiva ettikleri kompozisyonlar daha çok
tören, Nike'ler bazı insan tasvirleri, agaç, kuş, at, akrep, geyik, balık,
başak v.s., hakimiyeti veya bereketi
temsil eden bazı motiflerdir.
Türk Devri SADAK HAMAMI
Türk devrinden kalmış olan bu hamam şimdi yazık ki ahır olarak
kullanılmaktadır. Yer yer orijinal durumu kaybetmiştir. Kare bir sıcaklık
yanında iki halvet hücresi bulunmaktadır.
Hamamın doğuda bulunan asıl giriş kapısı sökülerek taşları alınmış, yeri çamurla
kapatılmıştır. Güneydoğu duvarında açılan yeni kapıdan kare mekana girilir.
Sıcaklığı örten kubbe yine taşları için sökülmüş ve basit şekilde örülmüştür.
Kubbenin intikalini sağlayan tromplar iyi durumdadır. Kare mekanla halvetler
arasında dar bir koridor bulunmaktadır, halvetlere geçiş veren kapı kapatılmıştır.
Halvet bölümü ayrı bir kimsenin elinde bulunmaktadır, Yanyana
iki küçük kareden meydana gelen halvetler haraptır. Sivri bir kemerin ayırdığı
hücreler, basık kürevi kubbelerle örtülmüştür.
Sadak köyündeki bu hamam, Osmanlı-Türk hamam mimarisinde kullanılan
kare bir sıcaklık etrafında sıralanan halvet hücreli tipe girmektedir. Bu
hamamın benzerleri arasında Osman Gazi devrine ait olan Yenişehir Saray hamamı,
Yarhisar Köy hamamı, (Bursa) Kemalli'de hamam (775 kitabeli, (Çanakkale) Keles'deki
(Bursa) hamam sayılabilir (323). Ayrıca, daha sade ve arkaik olan bu tipin
ilk temsilcisi olarak Gircık hamamında tatbik edilen bu sema, Bursa'da şengül
(Ulucami) hamamı Yeşil hamam, Rodos'da Sünbül hamamı, Edirne'de Sokullu hamamı
kadınlar kısmı, İnegöl'de Sinan Bey hamamı, Bursa'da Tahtakale hamamı, Istanbul'da
Beyoğlu'nda Bahçeli hamam, Saraybosna'da Hüsrev Bey hamamı, Kastamonu'da Kasaba
Köyünde bulunan çifte hamam verilebilir.
SADAK-SÖKMEN ARASINDAKİ KERVANSARAY
KALINTISI (KELKİT)
Bu kervansaray, Sökmen yolunun sağ tarafında, oldukça iyi bir
durumda görülmektedir. Cumont, bu kalıntının Selçuklu veya Osmanlı devrine
ait bir kervansaray olduğunu belirtmektedir. Erzurum'dan Tokat'a giden bir
kervan yolunun Sadak'tan geçtiği gayet iyi bilinmektedir.